Siyaset nedir, niçin yapılır?: Siyaset, cep doldurma, adam yerine geçme, kavga-dövüş, itiş-kakış alanı değildir. Hayvanlar yer-içer yatarlar. İnsanın ise aklına her şey karnı doyduktan sonra gelir. Bu da ruhi tatmin ihtiyacıdır.
İnsanlar bir şey yapıp, becerip, üretip, yaratarak başarıları ile öğünürler ve gurur duyarlar. Bunların en başında sağlıklı ve uzun bir hayat yaşamak gelir. Sonra, sağlıklı, hayırlı ve başarılı evlatlar yetiştirmek gelir. Sonra bilgi, etiket, diploma, makam-mevki sahibi olmak gelir. Sonra da mal-mülk edinmek gelir.
Siyaset de ruhen tatmin araçlarından biridir. Siyasette iyi örnek olacaksınız, doğru olacaksınız, milletinize güzel sözler söyleyip, güzel icraatlar yapacaksınız. En azından doğru bildiğiniz sözleri söyleyip, icraatları yapacaksınız. Eğer toplum size inanırsa, seçilirsiniz. Güzel ve doğru icraatlar yaparsanız tekrar-tekrar kazanırsınız. Böylece milletinize ve devletinize yaptığınız hizmetlerle ruhen tatmin olursunuz. Siyaset işte budur.
Bazı insanlar ırkçıdır: Milli duygularını okşayan siyaset adamlarının peşine düşerler. O siyaset adamı, komşularına ve dünyaya rest çekip, tehdit edince bizim ırkçının göğsü kabarır. Kötülüğün, düşmanlığın, savaşın, çekişmenin devletine ve milletine ne bedeller ödeteceğini bilmez ve düşünmez. Hitler’in, Almanya’nın ve bütün dünyanın başına ne büyük felaket getirdiğini bilmez ve görmez.
Van Münit-Van Münit, bir gece ansızın gelebiliriz sözlerini duyunca zevkten dört köşe olur.
Bazıları akıllı milliyetçidir: Milliyetçilik, millet sevgisi ve saygısı demektir. Hoşgörülük, barışçılık demektir. Kendi devletinin vatandaşlarını ayrıştırmamak, bir kısmını dışlayıp bölücülük yapmamaktır. Hele etnik köken, inanç ve düşünce farkından dolayı, başkalarını asıp kesmek milliyetçilik değil, millete ihanettir.
Çünkü bir milletin bekası inanç, etnik köken, siyasi düşünce farkı gözetmeden, herkesin eşit haklara sahip, özgür vatandaş olarak yaşamasıdır. Bu da barış ve huzurun kaynağıdır. Barış ve huzur da ülke ve millet gelişmesinin, kalkınmasının alt yapısıdır. Huzur ve güvenlik olmayan toplumda ekonomik, kültürel ve teknolojik gelişme olmaz.
Hangi etnik köken ve inançtan olursa olsun, her insan TC vatandaşı ve bizim kardeşimizdir. Onlardan tek isteğimiz bizim devletimize ve bayrağımıza saygı göstermeleridir.
Bazı insanlar kavga-dövüş ve savaşa karşıdır. Çünkü onlar hiçbir arkadaşı ve akranı ile dövüşmemiş, hatta anne ve babasından dayak bile yememiştir. Böyle insanlar akıllıdır, problem yaratmazlar, problemleri akıl ve iradeleri ile de çözüverirler.
Bazıları dincidir: Onun akılla, müspet ilimle, çağın gerçekleri ile hiçbir alakası yoktur. Kafası ve yönü çağa tamamen terstir. Allah’ı, kitabı, makam-mevki veya rant aracı olarak kullanarak, adam yerine geçen insanları bir şey sanır.
Bazıları dindardır: Bunlar kötü insanlar değildir. Dindarlar da iki türlüdür. Akıllı dindarlar ve akılsız dindarlar. Bazıları “Alnı secdeyle giden insandan kötülük gelmez” diye düşünerek siyasette, sosyal hayatta dincilerin peşine takılır. Onlara yem, seçmen veya mürit olur.
Akıllı dindarlar ise inançları gereği ibadetlerini yaparlar. Yaptıkları ibadeti yüce Allah ile kendileri arasındaki ilişki olarak görürler. Yaptıkları ibadetten dünya hayatında bir beklentileri yoktur.
Bazıları inançlıdır, ama dinci veya dindar değildir. Cuma, hatta bayram Müslümanıdır. Ancak Müslüman ahlakına sahiptir. Çocukluğumuzdan beri büyüklerimiz ve din adamlarımız “En büyük günahın kul hakkı yemek olduğunu” söylerlerdi. Kul hakkına saygı ahlak demektir. Gene büyüklerimiz, “İbadette lazımdır ama önce ahlak. Ahlak olmayınca yaptığın ibadet fasittir” derlerdi.
Kul hakkının bugünkü karşılığı “İnsan hak ve özgürlükleri” dir. Bunların başında yaşama, sağlık, özgürlük, onur-gurur ve herkesle eşit olmak gelir. Keza-mal-mülk edinme hakkıdır. Kimsenin canına, malına, onur-gurur, şeref ve haysiyetine göz dikmemek, zarar vermemek gerekir. Zaten atalarımız “Ağlayanın malı, gülene yaramaz” demişler.
Bazı insanlar çıkarcıdır: Bu çıkarcılar sadece kendi ceplerine bakarlar. Onların işleri tıkırında, cepleri dolu ise onlar için dünya çok güzeldir. Onun için gerisi fasa-fisodur. Ülke- millet menfaatleri, gelecek nesillerin çıkarları onun için önemli değildir. Var mı-yok mu onun kendi durumudur. Herkesi de öyle sanır, hatta iktidara muhalefet edenler onun gözünde, beş para etmez insanlardır.
Bir gün köyümün sokağında yürürken, yolda oturan bir gurup kadın ile karşılaştım. “Merhaba köylüler nasılsınız” dedim. Onlar da bana sordular. Ben de “İyiyim ama, Recep Tayyip Erdoğan’ı emekli edebilirsek daha iyi olacağım” dedim. Onlar tepki olarak “Oooo, o buzum ekmek teknemiz ya “ dediler. Eğer nitelikli insan olsalardı geleceklerini garanti altına alırlar, devletten sadaka almazlardı.
Köyümüzün altında Şenköy vardır. Orada da AKP oyu çoğunluktadır. Çünkü Şenköy’lülerin tapulu ve kayıtlı malları yoktur. 65 yaşına gelen herkes devletten sadaka alır. Yukarıdakiler gibi onlar da hayatlarından memnundur.
Bazıları için iktidar ekmek veya makam kapısıdır. Bazıları mevcut iktidar partisinin torpili ile bir iş, bazıları yüksek bir makam-mevki sahibi olmuşlardır. Onlar, dünyayı çok güzel görür, başka şey görmez. Kendisi ekmek veya makam bulmuştur ya, onun gözünde ülke güllük gülistanlıktır. Yani gerisi çuval darasıdır.
Kimisinin beyni bir ideoloji ile yıkanmıştır: Böylelerinin gözü tamamen kördür. Ya sosyalisttir, ya solcudur, ya devletçidir. Onun gözünde özel sektör halk düşmanı ve sömürücüdür. Çalışanın hakkını vermez. Onun emeğini ve iş gücünü sömürür. Hatta devleti de sömürür. Böylece palazlanır gider. Bu sebepten beyni ideoloji ile şartlanmış olduğundan zengin düşmanıdır.
Hâlbuki dünyaya şöyle bir bakalım. Bütün gelişmiş ülkeler serbest piyasa ekonomisiyle yönetilmektedir. Meğer bizim sosyalistlerin hayran olduğu Sovyetler Birliği çökünce ne oldukları anlaşıldı. Meğer hak ve özgürlüklerden yoksun oldukları yetmemiş gibi bir de fakirlermiş. Önce Türkiye’ye seks ziyaretine, sonra bavul ticaretine geldiler. Şimdi serbest piyasa ekonomisi sayesinde zengin olmuş olmalılar ki, Antalya’ya turist olarak gelmeye başladılar.
Eğer zengin iş adamları olmasa işçiye kim iş verecek, devlete kim vergi verecek, sigortaya kim pirim ödeyecek? Kim ihracat yapıp, devlete döviz kazandıracak? Bu devasa fabrikaları çiftlikleri, otelleri, ticarethaneleri kurmak ve yönetmek kolay iş midir? Bir de siz yapın bakalım?
İnsanların bazıları akılcıdır: Onlar inançlarının, duygularının ideolojilerinin, çıkarlarının tesirinde ve emrinde değildir. Siyasi tercihlerinde doğruluk, dürüstlük, devlet, millet ve gelecek nesillerin çıkarıdır. Bunların değerlendirme ve fark etme yetenekleri üstündür. Bir iktidarın niyet ve zihniyetini hemen fark eder, tercihini ona göre yapar. İnançlarının, duygularının ve ideolojilerinin esiri olanlar ise “İnadım inat, adım Kara Ama” der gibi siyasi tercihlerini hiç değiştirmezler.
Mesela cumhuriyetimizin ilk yıllarında, o zamanın dünya şartları gereği devlet ve millet çıkarları için, tam bağımsızlık ve devletçilik şarkıları söylenirdi. Ancak günümüzde uluslararası ilişkiler, iş birlikleri çok gelişmiştir. İçe kapalı rejimlerin başarılı olması mümkün değildir. Bu sebepten gerek siyasette, gerek teknolojide, gerekse ekonomide dışa açılmak zarureti bulunmaktadır. Yoksa Kuzey Kore gibi özgürlüksüz, yoksul bir millet olursunuz. Keza Arap milletleri gibi hak ve özgürlüklerden yoksun bir millet olursunuz? Eğer Arap ülkelerinin doğal kaynakları olmasa onlar da, bugün cehalet ve sefalet içinde yüzerlerdi.