İnsan basit bir varlık değildir. Her insanın fiziki varlığı yanında bir de manevi kişiliği vardır. Manevi kişiliğin en kıymetli öğesi onurdur. Bir insan ne kadar onurlu ise o kadar kaliteli insandır.
Onur nedir? Yaptıkları ile öğünmek, davranışları ve başarıları ile elde ettiği saygı, sevgi, güven, itibar ve tatmin duygusunun hazzını ve huzurunu yaşamaktır. Yani gurur, kasılmak, kibirlenmek, afra- tafra yapmak, başkalarına tepeden bakmak değildir. O boş başakların gururudur.
Tatmin nedir? İnsanoğlunun tatmin olma ihtiyacı vardır. Kimisi kendine, çevresine, milletine, ülkesine, hatta insanlığa faydalı işler, iyilikler ve güzellikler yaparak tatmin olur. Huzurlu ve mutlu olur.
Kimisi yan gelip yatarak, kimisi çirkinlikler ve kötülükler yaparak tatmin olur. Çevreyi kirletmek, gürültü yapmak, trafikte kural dışı hareketler yapmak, bunların en basitidir. Çünkü bir de başkalarının sırtından geçinenler, hırsızlar, soyguncular, uyuşturucu ticareti yapanlar, terör yaparak masum insanları katledenler vardır. Bunların kafaları ve gönülleri pislik doludur.
İşte onur, gurur, tatmin, huzur, mutluluk birbirleriyle tamamen irtibatlı kavramlardır.
İnsanın onurunu hiç bir zaman incittirmemesi ve kırdırmaması gerekir. Bunun için de her zaman, her konuda dikkatli, verici ve doğru olmak gerekir. Bu sayede çevremizde sevilir, sayılır, inanılır, güvenilir, itibar görürüz.
Onurlu insan sürekli bir şeyler yapar, aktif olur, Kendisine, çevresine, hatta insanlığa faydalı olmağa çalışır. Bunların en önemlisi de kendi sağlığı vesağlıklı, hayırlı, başarılı evlatlar yetiştirmektir.
Onurlu insan sözünün eridir. Kimseyi rahatsız etmez, zarar vermez, kalbini kırmaz. En basiti kimseye kendini bekletmez. Ona göre borç namustur. Kendinden tekrar tekrar alacak istetmez. Hatta hiç istetmez. Yalan söylemez.Palavra atmaz.
Kimseyle kavga-dövüş yapmaz. Özür dilemesini, empati yapması bilir. Onursuz insan şirrettir. O hep haklıdır ve zeytinyağı gibi üsttedir. Karşı tarafın hakkı, hukuku onun için önemli değildir. Hâlbuki“Haklısın, sen bilirsin, doğru söylüyorsun” deyiversen kavga dövüş olur mu? Yumruk atsan yumruk yersin. Tekme atsan tekme yersin, küfretsen küfür yersin. Sonra polis, savcı, hâkim, ananın adı, babanın adı. Sen aptal mısın, işin mi yok be kardeşim?
Onurlu insan hesaplı ve tutumludur. Geleceğe dönük hareket eder. Her gençliğin sonundayaşlılık, her sağlığınsonundabir de hastalığın olduğunu bilir. Kendisine sosyal güvence ve mülk edinmeğe çalışır. Böylece yaşlılık yıllarında kimseye el avuç açmaz, namerde muhtaç olmaz.
Onurlu insan kendini haddini bilir. Tehlikeyi ve riski önceden sezer ve görür. Kendini tehlikeye ve maceraya atmaz. Temkinli ve hesaplı olur. Böylece kendini perişan ve telef etmez.
Onurlu insan verici olur. Almadan ve aldığından fazlasını vermeye çalışır. Vermek ya dilden, ya elden veya cepten olur. Bunların en ucuzu ve etkilisi dilden vermektir. Kibarlık, espri ve iltifat, hem kültür, hem akıl ve hem de insan sevgisi ve saygısının sonucudur. Gerçek olmasa bile güzel sözler herkesi memnun eder.
Onurlu insan dik durur. Kendi aklının adamı olur.Çıkarı için fırıldak gibi dönmez. Yalpa, yağcılık, yalakalık yapmaz. Güçlünün ve çıkarının yanında değil, hakkın, doğrunun, haklının ve mağdurun yanında yer olur. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış. Bu sözü üçkâğıtçılar icat etmiş olmalı. Eğer bu söz doğru ise, dokuz rezil köyde yaşamaktansa, onuruyla onuncu köyde yaşamayı tercih eder.
Onurlu bir anne- baba çocuklarına değer verir. Bu, onlara karşı sorumluluklarını yerine getirip, ihtiyaçlarını karşılamakla, yaşantılarını ve geleceklerini temin edip, güzelleştirmekle olur. Çocukları için fedakârlık yapar. Hayvanlar bile yavrularını beslerler ve korurlar. Biz hayvanlar kadar da mı olamıyoruz? Çünkü çocuklarımızın yapacağı yanlış bir hareket, aile şeref ve haysiyetini yerle bir eder. Çünkü çocuklar, ölümden sonra anne-babanın ocağını tüttürecek, hatıralarını yaşatacak kişilerdir.
Sonra, anne-babasını unutanlar, dövenler, sövenler, malını-mülkünü talan edenler, aile şeref ve haysiyetini beş paralık edenler, hatta anne babalarını öldüren evlatlar da vardır. Bunlar da anne- babanın yetiştirdiği evlatlardır. Bu dünya al-ver dünyası olduğuna göre ne ekersen onu biçersin.
Ailede koca kocalığını, kadın kadınlığını bilmelidir.Çünkü evlilik en yoğun ve derin al-ver ilişkisidir.Onurlu eş verici olur. Çünkü evlilik, imkânları, güzellikleri ve zorlukları paylaşarak, hayatımızı kolaylaştırır, renklendirir ve zevklendirir. Kedi ve köpek yavrularının oynaşıp, seviştiklerini görürsünüz. Eğer önlerine bir kemik bırakırsanız hırlaşıp, dırlaşmaya başlarlar. Siz paylaşmayı bilemeyecek kadar hayvan mısınız? Hatta daha verici olmalısınız.
Cinsiyet farkı gereği erkeğin,ailenin ekonomik sorumluluğunu, ağır işlerini ve dış işlerini, kadının da ev içi ve çocuk bakımı işlerini yüklenmesi gerekir. Keza, eşlerin bu işlerde birbirlerine fikren ve fiilen yardımcı olması gerekir. Eğer eşler birbirine karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirmezlerse, evlilik öncesindeki sevgi ve saygıları zayıflar, hatta biter. Yerine önce soğukluk, sonra anti-pati, hatta kin ve nefret gelir. Bu duygular da sıkıştıkça kötü söz ve hakaret olarak dışa yansır. Peki, sevgi, saygı yok olunca, bakış açıları, söz ve hareketler nefrete dönüşünce onur, gurur ne olur? Yerlerde sürünür.
Boşanma davasına gelen kadınların genellikle eşlerinden şikâyetleri ve ileri sürdükleri boşanma sebepleri erkeğin hesapsızlığı, sorumsuzluğu, tembelliği, bencilliği ve becerisizliği ve cebir şiddete başvurmasıdır. Bunların tamamı veya bir kısmıdır.
Onurluinsan canının ve sağlığının kıymetini bilir. Hepimiz “Önce can, sonra canan” deriz. Canımız en değerli varlığımızdır. Ağız tadının birinci kaynağı sağlıktır. Sağ olana her gün bayramdır. Canımız için günde yarım saat spor için kendimize zaman ayırmıyorsak, kendimize değer vermiyoruz demektir.
İnsan sağlığı ve ömrü, soyundan genler yoluyla aldığı bağışıklık sistemine, yaşama şartlarına ve beslenme şekline bağlıdır. Yani bunlardan birincisikaderdir. İkisi akıl ve irade işidir. İnsanın kendi sağlığına en faydalı ilaç spor, yaşam ve beslenme biçimidir. Hareket sadece bereket değil, aynı zamanda sağlık ve moraldir. Sonucu da huzur ve mutluluktur. Neden?
İnsanın bütün hücrelerine ulaşan iki sistem vardır. Birisi dolaşım, diğerisi sinir sistemidir. Kan hücrelere oksijen ve besin taşır. Hücrelerde yanma sonucu oluşan toksinleri böbrekler ve akciğer vasıtasıyla dışarıya atar.
Sinirler de algılama, tepki, koruma organıdır. Spor bu iki sistemin sağlığı ve rahat çalışmasına katkı yapar. Bunu en çok bilenler de doktorlardır. Eğer doktorlar doğru bildiklerini yapsalar, yürüyüş pistleri doktordan geçilmezdi.O halde bilmek başka, söylemek başka, yapmak başkadır. Bu sebepten “Hocanın dediğini yap, arkasından gitme”demişler. Herkes bilir. Ancak ifade edemez. Bazı bilenler de “Ele verir talkımı, kendi yutar salkımı.”
Bütün canlılar gibi biz de ölümlüyüz. Öbür dünyaya göçtüğümüzde bu dünyadaki hiçbir şeyin bizim için zerre kadar değeri kalmayacak. Bu sebepten Azrail’e karşı sonuna kadar direnmeliyiz. Yoksa “Önce can, sonra canan” derken palavra mı atıyoruz?
Kendisine ve onuruna bu kadar değer veren insan bazı kişiler tarafından horlanır ve dışlanırsa veya aptal ve salak yerine konursa tepkisini koyar. Çünkü insan bilir insan kıymetini. Bazıları kendi kıymetini bile bilmez. Bazıları dahiç kadir kıymet bilmez. Ne kadar eğilirseniz, o kadar sırtınıza binerler. Çünkü “Alçak eşeğe binmek kolaydır.”Üstelik sırtınızda taşıdığınız kişinin size saygısı kalmaz. Çünkü siz onun gözünde bir avanaksınızdır.
Onurlu insan aktif olur. Huzur, tatmin ve mutluluğa dolu dolu yaşamakla kavuşulur. Hayatı çalışarak, spor yaparak, yiyip içerek, gezip tozarak, giyinip kuşanarak, konuşup sohbet ederek, eğlenerek, sanat, eğitim, ilim, hayır-hasanet yaparak doldurabilirsiniz.
Pasif, uyuşuk insanın hayatı bomboştur. Dünyaya öküzün trene baktiği gibi bakar. Kara kara düşünür. Ruhu da kararır. Aklına ya ölüm veya bitmeyen işler, dertler, sıkıntılar, başkalarının yaptığı kötülükler gelir. Hatta kendisi kötülükler yapmaya başlar. Bazıları yaşamaktan vazgeçer. En iyi ihtimalle ömrünü Ahla-vahla bomboş geçirir.