Devlet, akıl, bilim ve ilimle mi, yoksa inançlarla mı yönetilir?

Akıl ve bilim mi, Nas Suresi mi?: İktidarımız “Nas” suresi diye diye, merkez bankası politika faizlerini indirdi. Her indirişinde de, döviz fiyatları hopladı-zıpladı. Döviz fiyatları yükseldikçe, enflasyonda onu takip etti.

 

                Çünkü Türkiye eskisi gibi “Kendi kedine yeten, içe dönük, devletçi politika”gütmüyor. Dışa açık serbest piyasa ekonomisiyle yönetiliyor. Bu da dışa bağımlılık demektir. Dışa sattığınız gibi dışardan da alacaksınız. Döviz ile alacak, döviz ile satacaksınız. Döviz fiyatları yükselince, imal edilen malların maliyetleri ve dolayısıyla fiyatları da yükselecektir. Buna üretim enflasyonu denir. Üretim enflasyonu da, tüketim enflasyonunu tetikler.

 

                Bunu görmeyecek ve bilmeyecek bir iktidar olur mu? Maalesef iktidarımız ekonominin bu kurulanı bilmiyormuş.Yaptığı hatanın sonucunu da görememiş. Merkez bankasının politika faizlerini indirdikçe döviz fiyatları ve buna bağlı olarak enflasyon fırladı gitti.

 

Çağımızda devletler akıl, ilim ve bilimle mi, yoksa kutsal surelerle mi yönetiliyor? : Kutsal surelerle yönetilecek olduktan sonra müspet bilim ve eğitimine ne gerek var? Sureler okuyarak namazımı kılalım, ibadetimizi yapalım, gerisini Allah’a havale edelim? Nasıl olsa Allah işini bilir. Yarattığı kullarını aç-açık bırakacak değil ya… Elbette nasibimizi verir.

 

                 Ancak yaratan “Ben size akıl, irade, enerji, sabır ve gayret verdim. Bunları süs olsun, küflendirsinler, paslandırsınlar diye vermedim. Kullansınlar diye verdim. Kendiniz ne ekerseniz onu biçersiniz” derse ne yapacağız?

 

İnançlar mı, akıl ve müspet ilim mi? Kutsal kitaplar hangi çağda, hangi seviyede ve hangi kafadaki insanlara inmiş? Eğer bugünkü ekonomik, sosyal, ahlaki, demokratik ve ilmi kurallara uygun kutsal kitaplar, o zamanın insanlarına indirilse idi veya peygamberler bugünün dilini kullansa idi,  o çağın o seviyedeki insanları bunu anlayabilir, kabullenebilir, inanabilir, uygulayabilirler miydi?

 

Dini inançlar kabul görür, devam edebilir miydi?

 

                 O halde günümüzde aklı ve müspet ilim mi, yoksa inançları mı öne alalım? Gelişmiş ülkeler aklı ve müspet ilimle mi, yoksa inançlarını öne çıkararak mı bu seviyelere gelmişlerdir?

 

                 Günümüzde rahat, huzur, hak ve özgürlüklerimizi sağlayan, hayatımızı kolaylaştıran, renklendiren, zevklendiren, sağlığımızı koruyup, ömrümüzü uzatan inançlarımız mıdır? Çağdaş akıl ve müspet ilim midir?

 

                   Elbette inançlarınız olacak ve ibadet yapacağız. Ancak ölçüyü kaçırmamak gerekir. İnanç ve ibadeti aklın ve müspet ilmin önüne engel olarak çıkarmamak gerekir. Yani aklı ve müspet ilmi inançlarla köreltmemek gerekir.

 

Her insan inandığı gibi ibadetini yapmakta özgürdür. İnançsız millet olmaz. Anacak inançları dünya işlerine karıştırmamak gerekir. Dünya sorunlarının çözümü ve hayat seviyesinin yükselmesi aklın ve müspet ilmin eseridir.

 

                O zaman çağımızın iktidarları ülkelerini akıl ve müspet ilimle mi, yoksa inanç ve ibadetlerle mi yönetmelidir.

 

                  Osmanlı devletini batıran hilafet, şeyhülislamlık, medrese eğitimi midir, yoksa çağdaş akıl ve müspet ilim midir?

 

Yemin: Anayasamızın en temel ilkelerinden birisi “Laiklik” dir. Anayasaya göre seçilip devletin yönetimine gelenler, göreve başlamadan önce anayasa üzerine yemin ederler. Acaba seçilenler yemin ederken ayaklarını mı kaldırırlar?Yoksa,neyin üzerine yemin ettiklerini görmeyecek, bilmeyecek kadar cahil midirler? Yoksa işlerine gelmediği için yaptıkları yemini unutumu verirler?

 

Aklın ve inançların Sınırı: Allah insanı doğanın en nitelikli, becerikli, güçlü, mükemmel, teferruatlı, canlısı olarak yaratmış. Diğer canlılara nazaran en büyük farkımız ve gücümüz de akıldır. Allah insanoğluna bu aklı kafasının içinde küflendirsin, paslandırsın diye değil, kullansın diye vermiştir.

 

               İşleyen demir ışıldar. Hele akıl işlerse, ışıl ışıl ışıldar. Çevresine, ışıklar saçar. Aklını iyi kullanan insanlar ve toplumlar aydınlıkta yaşarlar.

 

Kâinatı, dünyayı, dünyadaki tüm varlıkları ve canlıları Allah yaratmıştır. Doğanın kanunlarını Allah koymuştur. Aklımızın ermediği her yerde Allah’a sığınırız. “Nasip” der, “Allah öyle yaratmış”  der, “Kader” der teselli buluruz. 

 

             İnsanlar akıllarını kullanarak doğa kanunlarını, sırlarını ve kurallarını öğrenirler. Dünyanın, doğa kanun ve kurallarını öğrendikçe, o konudaki inançları azalır ve kaybolur.

 

             Eskiler depreme “Allah korkusu” derlerdi. Cübbeli Ahmet Hoca diye bilinen bir dinci Marmara depremi için “ Allah’ın günahkâr insanları cezalandırmak için verdiğini” söylemişti. Gazeteci “Çocuklar da öldü.Onların günahı neydi hocam”deyince “Onlar da bir gün gelecek,  günah işleyeceklerdi” demişti.Bu, inanç gülünçlüğünün ve akıl zayıflığının bir örneğidir.

 

Keza çocukluğumuzda yağmur duasına çıkardık. Şimdi depremin de, yağmurun da bir doğa olayı olduğunu, Allah’ın koyduğu kurallar içinde kendiliğinden olduğunu biliyoruz.

 

               Bir insan aklını ve iradesini ne kadar iyi ve doğru yolda kullanırsa, o kadar ahlaklıdır. O kadar medenidir, o kadar kaliteli, becerikli ve başarılıdır. O kadar yükselir, yücelir, kendine ve çevresine faydalı olur.

 

Bir toplumda ne kadar akılcı insanlar varsa, o toplum ilimde, teknolojide, refahta o kadar gelişir ve yükselir. Yani akıl dünya hayatındaki rahat, huzur ve refahımızın temel taşıdır.

 

              İnanç ve ibadet ise öbür dünyaya yatırımdır. Bu dünya hayatına katkısı ise, ahlak ve moraldir. İnançlı insan bir de akıllı ve akılcı ise, o Allah’ın sevgili kuludur.

 

              Bazı üçkağıtçılar, dolandırıcılar, Allah’ı kullanarak mürit kafalı, insanları dolandırırlar. Bazı ilkel, gerici, cahil-cühela insanlarda başlarına ne kötülük gelmişse “Nasip, kader, Allah öyle yazmış” diye diye Allah’ı suçlarlar. Böylece kendilerini teselli ederken Yaratana da iftira atarlar.

 

            Allah insanoğlunu bu kadar mükemmel nitelikli, güçlü bir varlık olarak yarattığına göre seviyor demektir. Allah en çok sevdiği insanoğluna kötü kader çizer, kötülük yapar mı? Başınıza gelen bütün kötülüklerin kaynağı ya kendimizizdir. “Kendinettim, kendim buldum,  birdaki sefere daha dikkatli olayım” diyeceğiz.

 

Veya doğa olaylarına ve başkalarının kötülüklerine maruz kalacağız. Doğa olaylarına ve öyle insanlara karşı tedbirli olmalı ve onlardan uzak durmalıyız.

 

Bir de kötü tesadüfler vardır.  Onlarıda  görerek, tedbir alarak başınızdan savarız.