AKP iktidarı için en önce kendi makamları, cepleri ve dinci zihniyetleri gelir. İktidar, bütün iç ve dış politikasını buna göre dizayn etmektedir. Devlet, ülke ve millet menfaati hak getire. AKP iktidarı kendi çıkarı için yanlış politikalar izlemektedir.
Hâlbuki, iktidar ve devlet adamlığı, ülkesini, milletini ve devletini sevmek, onlara öncelik vermekle olur. Bu da akıl, ehliyet ve liyakatle olur. Ehliyet ve liyakat, eğitimle, olayları yaşayarak tecrübe edinmekle kazanılır.
AKP iktidarının ilk yıllarında parti içinde ANAP’tan, DYP’den, hatta CHP’den gelen tecrübeli siyaset ve devlet adamları vardı .İki dönem milletvekilliği yapmış olanları milletvekili adayı göstermeyip kızağa çekiyor.
Maksadı şu: Devlet bürokrasinde, parti il ve ilçe teşkilatlarında çalışan yandaşların milletvekilliği adaylığı için önünü açmaktır. Eğer milletvekilli olmaya heves eden kişi devlet kadrolarında çalışıyorsa, iktidara daha fazla yamansın, yandaşlık ve yalakalık yapsın istiyor. Eğer parti teşkilatında çalışıyorsa milletvekili olma hevesi ile canı gönülden iktidara ve partiye hizmet etsin. Böylece AKP teşkilatı canlı ve dik dursun isteniyor.
Ehliyet ve liyakat da neymiş? İktidara, en tepedekilerin sözünden çıkmayan yandaş ve yağcı lazımmış.
Peki kızağa çekilenler ne olacak? Kamu kurumlarının yönetim kurumları, cumhurbaşkanlığı ve bakanlık danışmanlıkları, elçilikler ne güne duruyor? Tarım-Orman bakanının 39 danışmanı varmış.
Bu atamalarda da ehliyet ve liyakat hiç önemli değilmiş. Önemli olan kızağa çekilen yandaşlara ballı börek sunup, iktidarın arkasında tutmaktır. Bunların içinden, aykırı laf edenlere görevinden “Yallah” çekilir. Bülent Arınç gibi.
Bir zamanlar türbanla meclise girdiği için gösterilen tepkiler sebebiyle milletvekilliğinden ayrılıp ABD’ye giden, “ABD’nin çıkarlarını her şeyin üstünde tutacağına dair” yemin edip ABD vatandaşlığı kazanan Merve Kavakçı büyükelçi oldu.
Kızına da cumhurbaşkanı ile ABD cumhurbaşkanı arasında yapılan baş başa görüşmede tercümanlık görevi verildi. Öyle ya, devletin elçilik görevlileri kaç para eder? Merve Kavakçının kızı varken iktidarımız elçilik mensuplarına güvenir mi?
Neden biliyor musunuz? Eğitimli, tecrübeli, ehliyet ve liyakat sahibi dış işleri mensupları ve elçiliklerde mensup kişiler “Monşer” imiş.
Tıpkı İzmir’in “Gavur İzmir” olduğu gibi. Tıpkı “İki sarhoş” sözü gibi.
Tıpkı “Kardeş Esad’ı düşman ilan edip, “Şam’da Cuma namazı kılma hevesi” gibi.
Tıpkı “Ne istediler de vermedik” sözü gibi.
Tıpkı “ABD’nin Irak’a müdahalesine çanak tutmak” gibi .
Tıpkı “Dinci Mursi darbe ile devrildi diye Mısır ile diplomatik ilişkilerimizi kesmemiz” gibi.
Tıpkı “Van Münit” resti çekip İsrail ile ipleri koparmak ve diplomatik ilişkileri kesmek gibi.
Tıpkı PKK Terörü sıfıra yaklaşmışken “Analar ağlamasın” diyerek barış süreci icat edip, terörist ile aynı masaya oturmak gibi.
Tıpkı “Hristiyan aleminin Libya lideri Kaddafi’ye yaptığı saldırıya katılmak” gibi.
Sizce bunlar doğru mu, yanlış mı? Yanlış ise bu yanlışları AKP iktidarı yapmadı mı?
Adli Yılı Diyanet işleri başkanı ve onun okuduğu dualarla mı açalım?
Laiklik kuralı dünyada barış ve huzuruntemeli ,tüm çağdaş ve medeni ülkelerin kabul ettiği en önemli ilkedir. Çünkü tarihte yaşanan din ve mezhep savaşlarında milyonlarca insan katledilmiştir. Hiçbir millet başka milletlerin ve hiçbir insan başka insanların inanç ve ibadetine karışmayacak ki, devletler barış, insanlar huzur içerisinde yaşayabilsinler. İbadetlerini özgürce yapabilsinler.
Laiklik ilkesini kabul etmiş bir devlette din işlerini gören kamu görevlisi din adamları ile dünya işlerini gören devlet ve siyaset adamları farklıdır. Devlette, her kamu görevi için ayrı teşkilat kurulmuş ve kamu görevlileri tayin edilmiştir. Laik ülkede inanç ve ibadet Allah ile kul arasındaki ilişkilidir. Din adamının görev alanı, camiler, mezarlıklar, hayır işleri, hayır ve ibadet işleridir. Bunun dışındaki işler dünya işleridir. Diğer kamu kurumu ve kamu görevlilerine aittir. Yargı görevi, bu işin eğitimini almış hukukçuların işidir.
Yargı devletin en önemli görevidir. Bu sebepten mahkemelerde “Adalet mülkün (devletin) temelidir” diye yazılıdır. Bir ülkede adalet yoksa, o ülkede huzur ve barış olmaz. Huzur ve barışın olmadığı ülkede hiçbir gelişme ve ilerleme olmaz.
Adli yılın açılış törenlerini “Hakimler ve savcılar kurulu” “Yargıtay ve Barolar Birliği” düzenler. Orada barolar birliği başkanı ile yargı kurumlarının başkanları söz alır, uzmanlık alanlarında yargı ile ilgili düşüncelerini dile getirenler. Orada konu yargı, hak, hukuk, adalettir. Cumhurbaşkanı ve diğer devlet erkanı bu açılışta misafir olarak bulunur.
Yok canım, olur mu öyle şey? Cumhurbaşkanı başkasına söz bırakır mı? Tek adam rejiminde her yerde ve her zaman söz hakkı onun değil mi?
Orada mı kaldık? Bir de yanı başında diyanet işleri başkanı duracak ve adli yıl diyanet işleri başkanının okuduğu kuran ve yaptığı dua ile açılacakmış.
Laik Türkiye Cumhuriyeti AKP iktidarında ne hallere geldi, görüyorsunuz? Türkiye Taliban ülkesi değil. Avrupa Birliğine katılma müzakereleri yapan laik bir ülkedir. Hatta AKP iktidarı AB ile müzakereler başladı diye maytaplar patlatıp şenlik yapmıştı?
Yoksa bu hareketleri sahte miydi? Papa ziyareti sahte miydi? İktidara yerleşene kadar nabza göre şerbet mi verdiler? Yani hem seçmeni, hem de Avrupalıları kandırdılar mı?
AKP iktidarının diyanet işleri başkanını öne çıkarıp yargı yılını dualarla açmaktaki amacı ne olabilir? Cübbeli Ahmet Hoca “Kuran da şu ayet vardır. Orman yangının karşısına geçip, okuyun, yangın söner” demişti. Biz de yargı yılını diyanet işleri başkanının katılımı ve yaptığı dualarla açarsak, yargı çok güzel olur. Öyle mi?
Yargıyı AKP iktidarı döneminde içine düştüğü bataktan kurtarmanın üç yolu vardır. Bir; hakim-savcı seçiminde iktidar yandaşlığını değil, ehliyet ve liyakati öne alacaksınız. İki: Saraylar yaptırıp yandaşlara ballı börekler ikram edeceğinize, hakim ve savcı sayısını artırarak yeteri kadar hakim ve savcı ataması yapacaksınız. Üç: Yargı bağımsızlığını tesis edeceksiniz. Çünkü yargı diyanetin, sarayların işi değil, devletin en önemli kamu görevidir.
Acaba AKP nin amacı nedir? Adım adım, hissettirmeden ve fark ettirmeden Türkiye’yi din devletine götürmek midir? Yoksa insanların inançlarını kullanarak “Ümmet” diye adlandırdığı yandaşlarının kendisinden soğumasına, uzaklaşmasına ve bölünmesine engel olmak mı istiyor?
Canım, iktidarımız kendisinden ayrılıp yeni parti kuranlara “Ümmeti bölüyorlar” demedi mi? İktidarın yandaşları onun ümmeti, yani Müslümanmış. İktidarın yandaşı olmayanlar ise Müslüman değilmiş. Doğru değil mi canım?
Ya kadınlarımız AKP iktidarına ne diyor? Akılları ve eğitimleri eksik olabilir. Diğer dinci rejimlerde kadınların ne halde olduklarını bilmeyebilirler. Herhalde Taliban rejiminin kadınlara bakışını göremeyecek kadar kör değillerdir? Bu bakımdan erkeklerden önce kadınların Atatürk ilkelerinden, çağdaşlıktan, medeniyetten, demokrasiden ve bunların temeli olan laiklikten yana olması gerekir.