Koçarlılı kadınlar Aydın’ı temsil edecek

GÜNDEM Haber Girişi : 06 Mayıs 2019 16:05
Koçarlılı kadınlar Aydın’ı temsil edecek
Millî Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü, “Girişimcilikte Önce Kadın” projesi ile Koçarlı Halk Eğitim Merkezi’ndeki eğitim programlarına katılan kadınların ürettikleri proje Girişimcilik ve İnovasyon dalında yarışmaya hak kazandı.

Türkiye’de her ilden bir projenin seçildiği yarışmada Aydın’ı temsil edecek olan eser Koçarlı Halk Eğitim Merkezi El Sanatları Eğitmeni Gülsüm Kuşçu ve kursiyer Ümmühan Aksoy’un yaptığı eser oldu.

Tıkla


Koçarlı Halk Eğitim Merkezi Şube Müdürü İsmail Kılıçarslanoğlu, eğitmen ve kursiyerleriyle gurur duyduklarını belirterek proje hakkında bilgi verdi ve,“Vodafone ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın ortak yürüttüğü bir proje ile ev kadınlarına kendilerinin evde ürettiği ürünleri kendilerine gelir kaynağı olması adına satabilecekleri bir site kuruldu. Bu site kurulurken satışlardan yapılan kazançtan herhangi bir vergi kesintisi olmaması için de Milli Eğitim Bakanlığı kadınlarımıza destek olmayı amaçladı. Halk Eğitim Merkezi olarak amacımız kadınlarımıza bir şeyler öğretirken onlara gelir getirecek işlerin yapılması. Hayat Boyu Öğrenmenin asıl amacı da budur” dedi.


TEK ESERLE 2 DALDA ADAY OLDULAR


Aydın’dan her ilçeden birkaç eserle yarışmaya katılan ancak Koçarlı’dan kendilerinin tek eserle katıldıkları halde iki dalda da aday gösterildiklerini vurgulayan Koçarlı Halk Eğitim Merkezi El Sanatları Eğitmeni Gülsüm Kuşçu, “Aydın genelinde 169 eser başvurdu. Hem inovasyon dalında hem de girişimci kadın dalında yani iki dalda da Aydın’ı temsil için bizim eserimiz seçildi. Girişimci kadın dalında birinciye 15 bin, ikinciye 10 bin, üçüncüye de 5 bin TL ödül veriliyor. İnovasyon dalında da birinciye 5 bin TL ödül veriliyor. Ankara’daki ilgili bakanlıkta 81 ilden gelen eserler oluşturulan komisyon tarafından değerlendirilecek. Komisyonun kararına göre de iki dalda Türkiye birincisi seçilecek. Her ilden farklı türlerdeki eserler yarışmaya katılmaya hak kazandı. Biz de Türk nakış kültürünü yansıtan bu eserle katılmak istedik” diye konuştu.


“SEVGİMİZİ VE ENERJİMİZİ KATARAK YAPTIK” 


Kursiyeri Ümmühan Aksoy ile eğitmen-kursiyer ilişkisinin ötesinde bir dostluklarının olduğunu söyleyen Kuşçu, “Yarışmaya katılabilmek için Halk Eğitim Merkezi’nde öğrenci ya da öğretmen olma şartı vardı. Biz de bu şansımızı kullandık ve öğrencimle birlikte çok titiz yürüttüğümüz bu çalışmayla yarışmaya katıldık. Ümmühan da çok titiz ve düzgün çalışan bir arkadaşımızdı. Halk eğitimin tüm kurslarına katılan kıdemli bir kursiyerimiz. Ben de bir öğretici olarak ona rehber olabildiğim kadar bildiklerimi aktararak birlikte bu işi başardık. Bu eserde sadece zaman, emek ve birikim yok kursiyerimle aramızdaki sevgi ve saygı da bu esere yansıdı. Sevgiyle yaptık ve enerjimizi bu projeye geçirdik, en büyük şansımızın bu olduğunu düşünüyorum” ifadelerini kullandı.


İŞLEME SANATI NESİLDEN NESLE GELEN BİR SANAT


Eserin tarihçesi ve hikayesi hakkında bilgi veren Kuşçu, “Her nakışın bir tarihi, bir hikayesi var. Kimi sevdiği için, kimi dostu için, kimisi çocuğu için, kimi askere giden oğlu için, her türlü şey için ayrı ayrı hikayesi olan işlemeler var Türk nakışında. Bizim bunu yaparkenki maksadımız, bir derece alırsak Türk tarihiyle bağdaşlaştırdığımız konulara bir bütünlük getirmekti. Nesilden nesle gelen işlemeli çeyiz bohçasını sahibi 1837 doğumlu 82 yaşında değerli bir anneannemizdir. Bu nadide işlemenin ilk dokuları 170 yıllık tarihçeye sahip olmakla beraber anneden kızına geçerek bugüne kadar gelmiştir. Eski yıllarda da el sanatlarının en önemli işleme örneklerinden olan bir buçuk asırlık bu işleme nakışı altın tellerle sarma tekniğiyle işlenmiş olup güzelliğiyle hala hem ruhlarımızı hem gözlerimizi okşamaktadır.


Altın tellerle yapılan bu işlemenin hikayesini de unutmamak gerekir. Buradaki kompozisyonumuzu oluştururken su damlasını kullanmamızın nedeni her şeye hayat verenin su olduğunu anlatmaktı. Asırlar önce bir su damlasının hayat vermesinden ilham alınarak yapılan bu işleme her bakıldığında baharın gelmesiyle düşen ilk su damlalarını hatırlatır. Yağmurla toprağa gelen yaşama sevinci toprağın eşsiz kokusuyla da insanlara geçen cıvıl cıvıl duyguları anlatan tarihlerle işlenmesi bu yüzdendir. Bir damla suyla canlılar nasıl hayat buluyorsa, işlemelere de bu şekilde hayat buldurabileceğimizi söylüyoruz. Hatta eserimizin ismini ‘Su damlası’ koymamızdaki sebep de buydu. Ayna da ışık tutan, insanın kendisini en iyi şekilde görmesini sağlayan şeydir. Aynaya baktığımızda kendimizi görürüz, başka bir şeyi değil. Aynaya ne kadar güzel şeyler yansıtırsak, güzellikler bize tekrar geri gelecektir. Bir buradan yola çıkarak aynamızı da hayat anlamındaki su damlası şeklinde kullandık” dedi.


“170 YILLIK BİR NAKIŞ KULLANDIK”


Türk nakışının tarihinin çok uzun yıllara dayandığını aktaran Kuşçu, “Başöğretmenimiz Atatürk’ün de dediği gibi ‘Tarihini bilmeyen unutan milletler daima unutulmaya mahkumdur’ Her el sanatının hikayesi gibi tarihi de vardır. El sanatlarımızın unutulmuş hikayelerini nakışta da insan sevgisiyle birleştirerek ayna ile aydınlanması günümüze ışık tutmasını sağlamıştır. “Su Damlası” ürünü adını özelliğine ve hikayesine uygun olarak damla figürüyle aynanın bütünleşmesiyle üç boyutlu görünüm sağlanarak hayata geçmiş ve hatta su damlası adeta canlanmıştır. 170 yıllık bir nakış işlemesi kullandık. 3 kuşaktır süregelen bir işleme, etrafında kullandığımız nakış da gelin bohçasında kullanılmış. Yani gelin bohçası demek en güzel duygularla sevgisini, saygısını gittiği yere götürmektir. O sevgiyi saygıyı da karşılığında alabilmek için kullanılan bir işlemeymiş. Biz de bu sevgiyi, göstermek adına hem Türk nakışı sanatını hem de tarihimizdeki saygınlığı ve sevgi bağını oluşan ürünümüzde yansıtmaya çalıştık” diye konuştu.


Eserin yapım aşaması hakkında konuşan kursiyer Ümmühan Aksoy ise, “Altın tellerle tel kırma, sarma, gözeme işlemleri yapılmıştır. Geçmişten günümüze uyarladığımız bu değerli eserde sim makara, saten düşes kumaş ile sim kordon kullanılmıştır. Aynanın kenarındaki deformeleri gizlemek için de yine sim kordonlarla kaplanmıştır. Ayrıca aynanın damla kısmının ucuna cam ustası tarafından bizote çalışması yapılarak çini deseni işlemesi yapılmıştır. Bu nadide işlemenin ön plana çıkması amacıyla özellikle çerçeve sade tutulmuştur. Ürün ilave yapılırken altın tellerle ilave yapıldığı için hiçbir kararma olamaması günümüze kadar gelmiştir. Bir buçuk asırlık bir işleme tekniğiyle günümüz teknikleri birleştirilerek yeni bir görsel şölen sağlamaya çalışılmıştır” dedi.


“KADIN İSTERSE HER ŞEYİ BAŞARIR”


Ev kadınlarının kadınlara özel yapılan bu tür projelere katılımının çok önemli olduğuna vurgu yapan Aksoy, “Tüm ev hanımlarına söylemek istediğim şu; kadın isterse her şeyi yapar. Yeter ki bir şeyleri başarmayı istesinler, sadece istemek yetiyor çünkü kadınlara. Bizim bu yaptığımız eseri geri dönüştürürken elimizdeki imkanlar çok yetersizdi, ilk hali çok eskiydi. Oradan buradan bulduk, ettik, diktik, birleştirdik, bir şekilde düşündük, istedik ve başardık. Aynamızın şeklini bile biz kendimiz yaptık, camcı yapmadı. Gittik yapmayı öğrendik ve kendimiz yaptık. Bu eseri oluşturmak için daha farklı sanatlardan yardım aldık, öğrendik. Bir buçuk ayda bu eseri tamamladık, bu yüzden çok kıymetli bir eser” diye konuştu.













Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.